Yazabilirim

Bir karakolun sorgu odasındayım. Karşıma oturan polis, geçmiş olsun diyerek başlıyor konuşmaya ve sakin bir ses tonuyla neler olduğunu anlatmamı istiyor benden. Nasıl anlatsam diye düşünüyorum kısa bir süre. Karşımdaki polis, bir el hareketi ile konuşmamı işaret ediyor. Anlıyorum ki böyle bir olayı neresinden başlayarak anlatmam gerektiğini düşünecek fazla zamanım yok.

O zaman, kısık ve üzgün ses tonumla, en başından başlıyorum anlatmaya. Karşıt karakterleri bir mekanda buluşturup, kuvvetli bir çatışma kurgularsam, bir öykü yazabilirim sanıyordum diyorum. Polisin yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce, devam ediyorum anlatmaya. Uzun zamandır üst üste, yaratıcı yazarlık, senaryo yazarlığı, öykü kurgu atölyesi gibi kurslara katıldım. Tüm kurslarda karakter ve mekan yaratma ve karakterler arasında bir çatışma kurgulamak gerektiği anlatıldı bizlere. Son katıldığım yazı atölyesinde, bir öykü yazma ödevi verildi bana. Eeee, diyor ve sıkıldığını belli ediyor beni dinleyen polis. Eeeesi diyorum, kuvvetli çatışma deyince, kendi hayatımdaki çatışma geldi aklıma. Beni aldığınız o yüksek katlı binanın yerinde iki yıl önce benim iki odalı bir apartman dairem vardı. Şu kentsel dönüşüm müdür nedir, tüm mahallemizi bu müteahhidin kucağına bıraktı.

Beni dinleyen polis, kendimi toparlayıp olayı anlatmaya başladığımı düşünerek başını sallıyor ve önündeki ifade tutanağına yazmaya başlıyor. Bu büyük bina biteli yedi ay oldu ama, ben halen payıma düşen evimi veya parasını teslim alamadım. Yahu bir sözleşme yapmadınız mı evinizi verirken diye araya giriyor polis. Olmaz mı komiserim, yaptık tabii bir sözleşme. Benim eski daireme karşılık bu yeni binadaki iki artı bir dairede yüzde kırk oranında pay sahibi olacağım yazıyordu o sözleşmede. İnşaat bitince benim payım olan daire şirketin diğer dairelerinin satış fiyatından satılacak ve benim yüzde kırk payım bana ödenecekti. Peki, deyip, devam etmemi işaret ediyor polis eliyle. Ben payıma düşen parayı istedikçe, dairenin kalan yüzde altmış oranındaki payı benim satın almam gerektiğini söyledi şirket avukatları. Daireyi almam için benden altı yüz bin lira istiyorlar. Ben hasta eşimle birlikte zar zor yaşamaya çalışan bir memur emeklisiyim. O zaman sen kendi payını dört yüz bin liraya şirkete satsaydın diyor polis. İşte ben de yedi aydır onu söylüyorum şirket avukatlarına. Şirket bu bina için büyük yatırım yaptı ve çok borçlandı dediler. O yüzden, ya benim satın almam gerekiyormuş, ya da bana sadece kırk bin lira ödeyeceklermiş. Vay şerefsizler, diyen polis şaşkınlığını ve ağzından kaçırdığı sözü gizleyip, dudaklarını ısırarak devam etmemi işaret ediyor yine.

Dün bizim mahalle sakinlerinin avukatlık bürosuna uğradım. Bizim hakkımızı araması gereken avukat da bu şirketin teklifini kabul etmemizi, aksi halde şirketin bize hiç para ödemeden dairelerimizi elimizden alacağını söyleyince başka çaremin kalmadığını anladım. Ve bu planı yaptım mı diyorsun yani diye araya giriyor polis. Hayır diyorum ve devam ediyorum. Dedim ya size, öykü yazma ödevim vardı diye. İşte o öykü için kuvvetli bir çatışma olabilir bu dedim. Yahu halen öykü yazdım diyorsun. Tamam, iyi güzel, öykü yazdın da tapu devri yapacağım diyerek gittiğin yerde, adamı niye öldürdün be adam diyerek çıkışıyor bana polis. Çatışma diyorum, dramatik yapıda çatışma, öykü kahramanının bahtını dönüştürmeli komiserim. Yeterince dönüşmüş bahtınız ve evsiz kalmışsınız işte. Şimdi sen hapishaneye girince kim bakacak eşine. Bunu düşünmedin mi adamı öldürürken diyor polis, üzgün yüz ifadesiyle.

Evet ama, öykünün finali etkili olsun istedim diyorum, önündeki ifade tutanağına bakan polise. Yani diyor, tutanağı bana doğru sallayarak. Yani diyorum, ben bahtımı dönüştürenin bahtını kararttım.

Hüseyin Kekiç – 14.02.2020

2 yorum: