"Biliyor
musun? Hiç keyfim yok... Şu yarım kalan öyküme bir son
yazamıyorum uzun zamandır."
"Ama
bana ilk anlattığında kafanda bitirmiş gibiydin öyküyü."
"Evet,
sana anlatmak kolaydı..."
"Senin
için yazmak da kolay."
"Yazmak
kolay da, sınırda kalmak ve sınırsızca yaşamak
zormuş!.."
"Neden sınırda kaldığını hissediyorsun?"
"Neden sınırda kaldığını hissediyorsun?"
"Hissetmek
değil artık. Sayende, sınırda olduğumu biliyor ve görüyorum."
"Sayende
derken?..”
"Şu
senin çektiğin fotoğrafın, tam karşımda ve sürekli bana
bakıyor da...."
"Hani
şu, ahşap çitlerin önündesin?.."
"İşte
o çitler sınırım oldu benim. Ve ben sınırda yaşamak
istemiyorum."
"Ama
basit bahçe çitleri onlar, kırıp geçebilirsin. Seni çitlerin
arkasında kimse zorla tutmuyor ki!.."
"Güldürme
beni, hiç komik değilsin."
"Komik
olmaya çalışmıyorum. Gerçeği söylüyorum."
"Peki
madem, gerçeği söylüyorsun. Say ki kırıp geçtim o çitleri.
Beş adım sonrasında ne bekliyor beni?"
"Anladım...
Sisle kaplı önüm diyorsun."
"Sisle
kaplı bir uçurum önüm."
"O
sisin kalkmasını bekleyip, aşağıdaki yeşil köyü göreceksin o
zaman."
"Sorunum tam da bu işte. Sınırda kalınca insan, öyküsü de yarım kalıyor. Bekliyor da bekliyor!.."
"Sorunum tam da bu işte. Sınırda kalınca insan, öyküsü de yarım kalıyor. Bekliyor da bekliyor!.."
Fotoğraf
& Öykü : Hüseyin Kekiç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder