Alegori
Simge
İmge
Tasartı
Görüntü
Görüt
Oksimoron
Sinestezi
Aksanat,
Çağdaş Sanat Atölyesi, "Melih
Levi ile Modern Şiir Sohbetleri" etkinliğinin
ilk günündeyiz.
Akademisyen Yalçın Armağan ve Melih Levi'nin,
"Sizce imge nedir?" sorusuyla başlıyor sohbet.
Akademisyen Yalçın Armağan ve Melih Levi'nin,
"Sizce imge nedir?" sorusuyla başlıyor sohbet.
Sözcük
anlamı dışında görüntü oluşturmak,
Okurun
zihninde gördüğü,
Anlamın
derinliği,
Şairin
yönlendirdiği algı,
Metafor...
Metafor...
Birbirinin
benzeri onlarca cevaptan sonra; imgenin Dünya ve Türk
Edebiyatındaki alegori, simge ve imge sürecini, tasartı, görüntü,
görüt şeklindeki isimlendirmeleri, birbiriyle
çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada
kullanıldığı oksimoron ile; renkleri duymak, sesleri görmek gibi duyu karışması durumu
sinestezinin imge sanılması...
Aşağıdaki örnek şiirler üzerinden;
Alımlama estetiği, rastlantısal imgenin anlamsızlığı, ilişkisel zayıflık, anlamın çoğunluğu konularıyla sonlanıyor bu güzel şiir sohbeti.
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Aşağıdaki örnek şiirler üzerinden;
Alımlama estetiği, rastlantısal imgenin anlamsızlığı, ilişkisel zayıflık, anlamın çoğunluğu konularıyla sonlanıyor bu güzel şiir sohbeti.
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti
eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört
bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil
bir ay gökte dağılıyordu
deli
cafer ismail fayfur ve şaşı
maktülün
onbeş yıllık arkadaşı
üçü
kamarot öteki aşçıbaşı
dört
bıçak çekip vurdular dört kişi
cinayeti
kör bir kayıkçı gördü
ben
gördüm kulaklarım gördü
vapur
kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz
orada yokyunuz
(Atillâ
İlhan, “Cinayet Saati”, Sisler Bulvarı, 1953)
Gülün
tam ortasında ağlıyorum
Her
akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü
arkamı bilmiyorum
Azaldığını
duyup duyup karanlıkta
Beni
ayakta tutan gözlerinin
Ellerini
alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin
beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin
bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda
tiren oluyor biraz
Ben
bazen istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü
alıyorum yüzüme sürüyorum
Her
nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu
kanadımı kırıyorum
Bir
kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve
zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
(Cemal
Süreya, “Gül”, Üvercinka, 1958)
Bulutların
çıkınında
Mis
kokulu güvercinleri gökyüzünün
Çıldırtırlar
insan gözlü kedileri
Ay
doğar kuyulara yalınayak
Telgrafın
tellerinde gemi leşleri
(Oktay
Rifat, “1”, Perçemli Sokak, 1956)
Saat
Çini vurdu birden: prinççç
Ben
gittim bembeyaz uykusuzluktan
Kasketimi
eğip üstüne acılarımın
Sen
yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık
bir sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir
çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.
Birtakım
genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen
tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir
umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
(Cemal
Süreya, “Ülke”, Göçebe, 1965)
Orman
sen elimi tutunca başlardı,
Yarılırdı
bir incir ortasından.
Koşardık
yukarı iki büklüm, soluk soluğa.
Alabalıklarla
düşe kalka, çam pürleri
Keserdi
hızımızı, Elimi Bırakma, Elimi Bırakma...
Sonra
kayardık ta aşağılara.
Ve
alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi
Kök
salardı sende ve bende, arayarak
Toprağın
sıraya dizilmiş suyunu.
Ayçiçeğinden
göğüslerin döner ışığa
Yürürdüm
göğsünde öğle saatleri gibi,
Yürürdüm
bin anıt kemeri gibi iki yanında.
Sonra
gene başlardık koşmağa,
Yukarı,
daha yukarı, çukur sularına göklerin.
Öperdim
seni, titrerdin,
Prçalanmış
anları birleştiren sevi düş görmez: Ey orman,
Ey
avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın
Aç
güvercini!
Falımız
yok bizim.
Yaktık
onu göçmen kuşların gözlerindeki
Benek,
gagalarındaki tekçil dane gibi
Daha
gün doğarken. Falımız yok bizim.
(Melih
Cevdet Anday, “Sevi”, Teknenin Ölümü, 1975)
Bütün
iyi kitapların sonunda
Bütün
gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi
senden esen
Soluğu
sende olan
Yeni
bir başlangıç vardır
Parmağını
sürsen emlaya, rengini anlarsın
Gözünle
görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu
işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her
başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz
bir çocuk ağlaması bile
Çok
sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.
(Edip
Cansever, “Umuş”, Bezik Oynayan Kadınlar, 1982)
O
büyük ve muazzam zamanda unuttum
Kanatlarım
çok oldu üşüyor benim
Bu
beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
Bu
yüzden eğik boynum.
Bir
kuşun anısı kalmış bende, saklı
Bundan
gözlerimdeki kayalık,
İçimdeki
serseri buzullar
Dürtme
içimdeki narı
Üstümde
beyaz gömlek var.
(Birhan
Keskin, “Penguen 2”, Ba, 2005)
O
itiş kakıştaki bu yüzlerin görüntüleri;
Ipıslak,
kasvetli bir daldaki taç yaprakları sanki.
(Ezra
Pound, “In a Station of the Metro”)
Gidelim
öyleyse, senle ben,
Akşam
seinliği göğe
Eterlenmiş
bir hasta gibi masada;
Gidelim,
yan ıssız caddelerden geçerek,
Mırıltılı
inzivalarından
Huzursuz
gecelerin, bir gecelik ucuz otellerdeki,
İstiridye
kabuklarının tozuyla dolu lokantalardan;
Yollar
uzar bıktırıcı bir sav gibi
Sinsi
bir niyetle
Yöneltmek
için seni dayanılmaz bir soruya...
Ah,
“Nedir” diye sorma,
Gidelim
de yapalım ziyaretimizi.
(T.S.Eliot, “J.Alfred Prufrock'un Aşk Şarkısı”, Çev. Yaşar Günenç)
(T.S.Eliot, “J.Alfred Prufrock'un Aşk Şarkısı”, Çev. Yaşar Günenç)
Eline sağlık. Teşekkürler...
YanıtlaSilGürcan Köftecioğlu
Dostluğun ve bu güzel etkinliklerde bana katıldığın için ben teşekkür ederim Gürcan. Selamlar, sevgiler.
Sil