Muhtemelen buluşacağız bir gün.
Hayallerimiz, heyecanlarımız ve telaşlarımızla geleceğiz daha önce belirlediğimiz buluşma yerine.
“Merhaba”
“Hoş geldin”
“Nasılsın?
Kısa sessizlik sonrasında, her dakika değişen, havasından konuşacağız İstanbul’un.
İşlerimiz yoğun, koca şehir yorucu, bu trafik çekilmez olacak.
Alıp başımızı gideceğiz bu şehirden ilk fırsatta.
“Merhaba”
“Hoş geldin”
“Nasılsın?
Kısa sessizlik sonrasında, her dakika değişen, havasından konuşacağız İstanbul’un.
İşlerimiz yoğun, koca şehir yorucu, bu trafik çekilmez olacak.
Alıp başımızı gideceğiz bu şehirden ilk fırsatta.
“Aslında ben dışarıda yemeyi pek sevmem”
“Haklısın, her yerde yenmiyor. Ama burası iyidir. Yiyecekleri temiz ve lezzetlidir” derken garson servis edecek siparişlerimizi.
“Günün bu saatinde tenhaymış burası.”
“Aslında genellikle kalabalıktır ama, evet, bugün biraz tenha.”
"Tabii, iş güç telaşından pek çıkamıyor insanlar.”
“İş ve ev arasında sıkışıp kalıyoruz çoğunlukla.”
Çatal, kaşık sesleri bozacak sessizliğimizi. Ortak dostlarımızdan bahsedeceğiz sonra.
“Geçenlerde konuştuk. Onun da işleri çok yoğunmuş.”
“Ben biraz kırıldım ona. Uzun zamandır arayıp sormadı. Her seferinde ben arıyorum.”
“Kırılma, iyidir o. Fırsat bulamamıştır. Yoksa biliyorum, o da çok sever seni.”
Çoğalacak ortak dostlarımıza dair sözlerimiz.
Yeni tabaklar servis edecek garson.
Yeni müşteriler gelecek yan masalara.
Telefonlarımıza bakacağız arada.
Sosyal paylaşımlarımızdan bahsedeceğiz uzun uzun.
Yan masalardaki tartışmalara kulak kesip, işaretleşeceğiz çaktırmadan.
Böyle giderse, batacağını hesaplayacağız birlikte, bu mekanın.
Arada bir, gözlerimiz buluşacak, “işte tam sırası” diye düşündüğümüz anlar olacak.
“Aman bir pot kırmayayım.”
“Yanlış ifade etmeyeyim.”
“Önce bir dinleyeyim.” kaygılarımıza yenileceğiz.
“Şimdi sırası değil.” deyip yutacağız dilimizin ucuna gelen sevgi sözcüklerini.
Neşeli ve mutlu görünmeye gayret ederek, sıradan ve gereksiz espriler arasında, son lokmaları yiyip, içeceklerimizi bitireceğiz.
Garson, “Yine bekleriz” diye seslenecek arkamızdan, az bulduğu bahşişe dudak bükerek.
Kısa ve tereddütlü adımlarla yürüyeceğiz bir süre konuşmadan.
Yol ayrımında, dönüp bakışacağız.
Aşk gelecek aklımıza, gözlerimizi kaçırıp, susacağız.
Soru işaretlerinin çengellerinde, asılı bırakıp sözcüklerimizi, vedalaşacağız muhtemelen.
“Haklısın, her yerde yenmiyor. Ama burası iyidir. Yiyecekleri temiz ve lezzetlidir” derken garson servis edecek siparişlerimizi.
“Günün bu saatinde tenhaymış burası.”
“Aslında genellikle kalabalıktır ama, evet, bugün biraz tenha.”
"Tabii, iş güç telaşından pek çıkamıyor insanlar.”
“İş ve ev arasında sıkışıp kalıyoruz çoğunlukla.”
Çatal, kaşık sesleri bozacak sessizliğimizi. Ortak dostlarımızdan bahsedeceğiz sonra.
“Geçenlerde konuştuk. Onun da işleri çok yoğunmuş.”
“Ben biraz kırıldım ona. Uzun zamandır arayıp sormadı. Her seferinde ben arıyorum.”
“Kırılma, iyidir o. Fırsat bulamamıştır. Yoksa biliyorum, o da çok sever seni.”
Çoğalacak ortak dostlarımıza dair sözlerimiz.
Yeni tabaklar servis edecek garson.
Yeni müşteriler gelecek yan masalara.
Telefonlarımıza bakacağız arada.
Sosyal paylaşımlarımızdan bahsedeceğiz uzun uzun.
Yan masalardaki tartışmalara kulak kesip, işaretleşeceğiz çaktırmadan.
Böyle giderse, batacağını hesaplayacağız birlikte, bu mekanın.
Arada bir, gözlerimiz buluşacak, “işte tam sırası” diye düşündüğümüz anlar olacak.
“Aman bir pot kırmayayım.”
“Yanlış ifade etmeyeyim.”
“Önce bir dinleyeyim.” kaygılarımıza yenileceğiz.
“Şimdi sırası değil.” deyip yutacağız dilimizin ucuna gelen sevgi sözcüklerini.
Neşeli ve mutlu görünmeye gayret ederek, sıradan ve gereksiz espriler arasında, son lokmaları yiyip, içeceklerimizi bitireceğiz.
Garson, “Yine bekleriz” diye seslenecek arkamızdan, az bulduğu bahşişe dudak bükerek.
Kısa ve tereddütlü adımlarla yürüyeceğiz bir süre konuşmadan.
Yol ayrımında, dönüp bakışacağız.
Aşk gelecek aklımıza, gözlerimizi kaçırıp, susacağız.
Soru işaretlerinin çengellerinde, asılı bırakıp sözcüklerimizi, vedalaşacağız muhtemelen.
Hüseyin Kekiç - 10.01.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder