Gölyazı Balıkçısı Hüseyin Amca





Sabah ezanıyla uyanmış, bir iki bardak çayını da içmişti Hüseyin amca.Uzandığı kanepede içi geçip, uyuyup kalmasa, akşamdan göle attığı ağı çoktan toplamış ve tuttuğu balıkları, av dönüşü müzayede alanında, satmış olurdu şimdiye kadar.
Kapıdan çıkmadan gökyüzündeki bulutlara baktı önce.
Kendi kendine kızıp, söylendi, çizmelerini ve yağmurluğunu giyinirken.
Hızlı adımlarla indi ve elindeki sepetleri tam içine atıyordu ki, kayığının önünde oturmuş, uzaklara bakan genç kadını gördü.
Gezi için gelen misafirlere alışıktı Gölyazı'lı Hüseyin amca.
Ancak, erken saatte ve yalnız başına bir kadını kayığında görünce şaşırdı biraz.
Günaydın, hanım kızım” diye seslenip, elindeki sepetleri kayığına bıraktı.
Genç kadın, hiç oralı olmadan, uzaklara bakmaya devam ediyordu.
Gecikmiş olmanın telaşıyla,
“Hanım kızım, ben çok geciktim bu sabah. Gidip ağımı toplamalıyım.” diye seslenirken, kayığı da suya doğru itmeye başladı yavaş yavaş.
Kayığın hareketlenmesiyle, birden sıçrayıp, korkarak arkaya döndü kadın.
Dikkat et kızım. Suya düşmeden iner misin lütfen kayıktan?”
...”
Korkuyla arkaya dönen genç kadının, yüzünü kapatan sarı saçları ile boynunu ve omzunu açıkta bırakan ince, beyaz gömleği rüzgarda uçuşuyordu.
Kayığı iterken,
Haydi kızım, oyalama beni...”
...”
Bir “La Havle” çekip, genç kadının yanına gitti ve,
Kızım, sana söylüyorum. İn artık şu kayıktan...”
Genç kadın, bir eliyle uçuşan saçlarını, diğer eliyle de dağılan gömleğinin yakasını toplayınca, yüzünde kurumuş gözyaşlarını ve çaresiz bakışlarını gördü Hüseyin amca.

Vakit öğlen olmuş, güneş iyice ısıtmıştı, sokakları kalabalıklaşan Gölyazı'yı.
Ağını toplayıp, kayığıyla gölden dönen Hüseyin amcanın evinde, sundurmanın gölgesindeki sedirin üzerine kıvrılmış, ter içinde, uyuyordu genç kadın...

Fotoğraf & Öykü : Hüseyin Kekiç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder