Çay
sohbeti yorgunluğumuzu alır diyerek tenha
bir köy kahvesinin
balkonuna oturuyoruz.
Kimimiz
halen fotoğraf çekiyor, kimimiz, makinesinin küçük ekranından
çektiği fotoğraflara bakıyor, yorgun
yüz ifadesiyle sigarasından bir nefes çekip, dumanını karşıdaki
yeşil
ormana üflüyor kimimiz.
Yoldan
geçen köylüler, şaşkın yüz ifadeleriyle selamlıyorlar
bizleri.
Kısa
bir süre oturuyoruz öylece. Garson
bize çay getirse diye bakınıyorum içeri.
Büyük
sac sobanın
arkasında
uyuklayan yaşlı bir köylü dışında kimse yok kahvehanede.
Girişi
kısmen küçük bakkal raflarıyla kapatılmış olan çay ocağına
yaklaşıyorum.
“Çay
demini almıştır, bardaklar kazanın önünde, tepsiler de alttaki
raftadır.”
Sesin
geldiği yöne dönüyorum. Yaşlı köylü uyuklamaya devam ediyor
sanki.
Duyduğum
sese yanıt veriyorum şaşkınlıkla,
“Bize
çay verecek kimse yok mu?”
“Geçin,
doldurup için çayınızı.”
“Hmmm,
anladım, self servis alıyoruz.”
“Sert
mi, yumuşak mı bilmem. Şehirde
olsanız, kendi yiyip içeceğinizi kendiniz alırsınız.”
Çay
ocağına geçip, küçük bardakları sıcak suyla çalkalıyorum
önce.
Sonra
büyük tepsiyle götürüp, balkonda arkadaşlarıma servis ediyorum
doldurduğum çay bardaklarını.
Şeker
ve kaşık soran arkadaşlarıma,
“Ne
istiyorsanız kalkıp kendiniz alın lütfen” diyorum gülümseyerek.
Çay
bardaklarını her seferinde başka birimiz dolduruyor ve sohbet
uzayıp gidiyor.
Kalkıp
köy içine dağılmalı, köy yaşamına dair fotoğraflar
çekmeliyiz oysa.
Masalardaki
boş bardakları toplayıp tepsiyle ocağın yanındaki bir masaya
bırakıyorum.
“Borcumuz
ne kadar amca”
“Siz
bilirsiniz...”
Hızlıca
bir hesap yapıyorum. Ondört kişiyiz. Ortalama üçer çay içsek
ve çay bir lira olsa... Elli lira bırakıp tepsiye,
“Tam
olarak saymadık ama elli lira yeter mi?”
Oturduğu
yerden kalkıyor uyuklayan köylü.
“Dur
beyim, önce
o bardakları bir yıkayıver bakalım muslukta.”
“Evet,
şehirde self servis kendimiz alıyoruz yiyip içeceğimizi, ama
bulaşıkları da yıkamıyoruz.”
“Bir
bardak çaya iki lira ödüyorsunuz ama” diyerek otuz lira para
üstü uzatıyor bana.
“Biz
kırk çay içtik, az değil mi?”
“Elli
kuruş yeter, bir bardak çaya.”
Teşekkür
edip çıkıyorum kahveden. Balkonda arkadaşlarım avuçlarındaki
paraları uzatıyorlar bana.
“Çaylar
uyuklayan amcadan” diyorum gülümseyerek.
Fotoğrafa
çıkıp, köye dağılıyoruz yine...
Fotoğraf & Öykü : Hüseyin Kekiç
Fotoğraf & Öykü : Hüseyin Kekiç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder