Merhaba

Çok sevgili arkadaşlarım, dostlarım, merhaba.

Amatörce, yalnızca kendim için yazdığım ve sizlerle paylaştığım öykü, şiir ve yazılarıma çok sıcak ilgi gösterdiniz. Hatta yenilerini okumak istediğinizi belirterek beni cesaretlendirdiniz. Yazma fırsatı bulamadığım ve geciktiğim zamanlarda beni teşvik edenler bile oldu. Ve beklemediğim bu yoğun ilginiz doğal olarak beni şımarttı. En önemlisi de içimdeki yazma arzusunu açığa çıkardı.
Sizlerin ilgisine güvenerek kendi adımı taşıyacak blog sayfamı hazırlamaya karar verdim. Cesaret verip beni şımarttığınız ve blogumu ziyaret ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.

Lütfen blogumda iz bırakınız!..

Hüseyin Kekiç

KALEM KAŞLI

Fotoğraf : Serra Kemmer


“Ne gördün de çektin şimdi." dedi ve alaysı bir tebessümle başını çevirdi.
"Kalem gibi kaşlarını görünce” diyebildim çekinerek. Eliyle gel işareti yaparak caddenin köşesindeki vitrin kenarına oturdu. “Sen şimdi bu halimle dalga geçersin ama bir de gençliğimi görseydin” diyerek başladı anlatmaya.

Evlenmeden önce mahallenin en güzel kızı olduğunu, herkesin ona hayranlıkla baktığını ve her şeyin on yıl önce doğum yaparken bir anda değiştiğini anlattı. Doğum yapmak için yattığı hastanede, yanlış vurulan bir iğne sebebiyle ayağının sakat kaldığını, bu yüzden büyük acılar çektiğini, büyük aşkla bağlı olduğu kocasının kısa süre sonra, önce onu aldattığını, daha sonra da çalışamıyor diye, kızıyla birlikte yüzüstü bırakarak, evi terk ettiğini anlatıyordu sıkılarak.

Ailesinin İzmir’de yaşadığını ve durumlarının çok iyi olduğunu, ancak, ilk günlerde evliliğine karşı çıktıklarını, daha sonra da kızını terk ederek onların yanına gitmesini istediklerini söyledi.

“Kızımı terk edeceğime ailemi terk ettim” dedi. Kocası ne aramış ne sormuş onu uzun zaman. Hatta boşanma davası açtığında zorlukla bulabilmişler kocasını. Mahkemede boşanma kararından sonra da kaybolmuş yine ortalıktan.

Duyduklarımdan çok etkilenmiştim. “Özür dilerim” dedim. “Seni üzmek istemezdim.” “Yok üzülmedim” dedi. “Alıştım artık, her şeye alıştım, önceleri çok zorlandım, çok ağladım, intiharı düşündüğüm bile oldu zaman zaman” dedi. “Kızım için direndim hayata” diye devam etti. Kendinden geçmiş, o acılı günlere geri dönmüş gibiydi anlatırken. Yana dönmüş, sessizce kalmıştı bir süre. Döndü, gözlerini silerek “sigaran var mı” dedi. Öyle suçlu hissettim ki kendimi, sigaram yok diye. “Boş ver, olmasa da olur, öylesine sordum" deyip sustu.

Bir tel sigaram olsaydı diye çok hayıflandım o an.

Fotoğraf : Serra Kemmer
Öykü : Hüseyin Kekiç / 29.05.2024

TEK BAŞINA

Prof. Mehmet Bayhan


TEK BAŞINA

Hatırla lütfen, bir sabah, seni bu ağacın altında, bu bankta yalnız otururken bulmuş ve nerelerdesin canım, çok meraklandım, ne yapıyorsun burada yalnız başına diye sormuştum telaşla. Sen de her zamanki sakinliğinle, hayır canım, yalnız değilim, tek başımayım ve kendi kendime yetiyorum burada diyerek yanıtlamıştın beni.

Kısa bir süre sonra da sen artık yoktun. Biliyor musun, senden sonra çok yalnız kaldım ben. Sana olan özlemim, giderek acı veren duygusal bir boşluğa sürüklüyordu beni.

Bir akşamüstü, yine yalnız, bu bankta otururken, senin sözlerini ansıdım.

Ya istemediğim, seçmediğim bu yalnızlık duygusuyla, doyumsuz ve umutsuz bir hayat sürecektim. Ya da, gitmeden önce bana öğrettiğin gibi, tek başıma, ama üretken yaşamayı seçip, kendi kendime yetecektim.

Evet canım, başta zor oldu ama tıpkı senin gibi, bu ağacın altında tek başıma olmayı ve kendimi yalnızlıktan korumayı seçtim.

Şimdi bunları sana yazıyorum, çünkü bil ve rahat uyu istedim.

Fotoğraf : 
Prof. Mehmet Bayhan
Öykü : Hüseyin Kekiç / 07.08.2023

( Bu öykü, sevgili Mehmet Bayhan hocamın vefatından önce yazılmıştır. )

İLKYAZ PİKNİĞİ

Fotoğraf : Serra Kemmer


Bir ilkyaz başında, Pazar sabahı erkenden, akşamdan hazırladığımız piknik malzemelerimiz ve sevdiklerimizle yollardaydık işte. Uykumuz vardı hepimizin, ama uykumuz kadar neşemiz de, telaşımız da. 

Uykumuz vardı, çünkü daha tam uyanamadan bir otobüs dolusu konu komşu düşmüştük yollara. Neşemiz vardı, çünkü uzun ve yorucu geçen kış aylarından çıkmış, ilkyaz güneşiyle ısınmaya başlamıştık. Telaşımız vardı, çünkü her zaman oturduğumuz göl kenarındaki iki büyük ağacın gölgesini, bizden önce başkaları kapmış olabilirdi. 

Türkülerle uykumuzu açtık önce. Şakalarımız ve tatlı sohbetlerimizle neşemize neşe kattık yol boyunca. Göl kenarındaki ağaç gölgelerine serilip uzanınca, telaşımız da bitmişti artık.

Sabahın bu tatlı serinliğinde kadınlarımız, kızlarımız bir ağacın altını mutfak, diğerinin altını ise oturma odası olarak hazırlamışlardı bile. Biz erkekler de göl kenarında, birkaç adımlık kısa volta turları atıp, günün akışını planlıyorduk.

Çok uzun bir yer sofrasında kalabalık grubumuzla, keyifli ve bol çeşitli kahvaltımızdan sonra, neşeli sohbetlerimiz ve hep birlikte söylediğimiz türkülerle öğlen etmiştik. Artık sıra, mangalımızı yakmaya ve rakı şişelerinin içini boşaltmaya gelmişti. Mangalı tutuşturmak için çalı çırpı toplamaya dağıldık.

Biz büyükler, elimizde birkaç ağaç parçasıyla sohbete dalıp dolaşırken, gençlerimiz mangal üzerinde soslu kanatları ve etleri pişirmişlerdi bile. Yine büyük soframız kuruldu. Hep birlikte oturduk yemeğimizin başına. Bir taraftan rakı bardaklarımız da dolmuştu. Bira ya da ayran, kola içenlerimiz de vardı aramızda. Herkes canı neyi istiyorsa yiyor ya da içiyordu.

Hem yiyip içtik, hem de türkülerle ve neşeli sohbetlerle eğlendik akşama kadar.

Dönüş yolunda fren patlamasaydı...


Fotoğraf : Serra Kemmer
Öykü : Hüseyin Kekiç / 02.12.2023


TEK YÖNLÜ GİDİŞ BİLETİ

 

Demek sonunda, bırakıp bizi gidiyorsunuz Bayhan Hocam. Son yıllarda her aradığımda ve her sohbetimizin sonunda,

"Hocam, var mı bir emriniz, isteğiniz?"
"Var, Hüseyin Dost" derdiniz ve ben çok heyecanlanırdım.
"Buyurun hocam, nedir isteğiniz"
"Mars'a tek yönlü gidiş bileti"

Her seferinde eksik, beceriksiz ve çaresiz kalırdım öyle karşınızda.
O çok istediğiniz tek yönlü gidiş biletini buldunuz demek ki.

Ben sizi, öğretici derin sohbetlerinizi ve her seferinde teşvik edici tavsiyelerinizi çok özleyeceğim. Ama yine de bu tek yönlü yolculuğun, bu kirli, çekilmez dünyadan çok daha huzurlu bir yolculuk olmasını diliyorum sizin için.

Sizi bugün, bütün fotoğraf dostlarımızla birlikte, eksik kalan bu dünyadan uğurlarken, Mars'ta yeni bir fotoğraf projesinde buluşma dileğimle ve özlemle selamlıyorum.

Yolunuz açık, ışığınız güzel olsun değerli, Mehmet Hocam...

Hüseyin Kekiç / 31.10.2023

KRİZLER


Haber başlıklarını dinliyordu.
Ekonomik kriz büyüyor.
Kadına şiddet, tecavüz, cinayet.
Terör, mafya, siyaset, ticaret ilişkileri.
Depremler, sel baskınları, orman yangınları.
Tarikat yurtlarında ölen çocuklar.
Okullarda zehir tacirleri.
Ev sahibi, kiracı krizleri.
İşsizlik krizi.
Muhalefette ittifak krizi.

Nasıl bitecek bu krizler diye düşünürken, bir kriz daha geldi ve bütün krizlerden sonsuza dek kurtardı onu.

Fotoğraf & Öykü : Hüseyin Kekiç / 06.10.2023

Camdaki Buğu

 

Perdesini açtığı pencerenin camında, dışarıda yağan yağmur damlaları vardı.
Hafif uykulu gözleriyle, buğulu camın arkasından İstanbul'a bakındı. Şu yüzünü seçemediği adamın üzerindeki kırmızı renkli kabanı hatırlar gibi oldu. Camdaki buğuyu silmek için parmaklarını uzattı. Hiçbir anlam veremedi, parmaklarının titremes
ine. Öylece kaldı camın arkasında.

Fotoğraf : Emine Başa
Öykü : Hüseyin Kekiç /
01.10.2023

 

Tünelde

Dört kafadar bir arabada Kars'a gidiyoruz. Akşam İstanbul'dan yola çıkıp, sık sık sürücü değiştirerek, sabah saatlerinde Erzincan'da paça çorbası ile kahvaltı molasındayız.

Yolculuk sohbeti sırasında, sağ ön koltukta oturan arkadaş, yahu diyor, ne uzun tuneldi o, git git bitmedi. Hepimiz birbirimize bakıp, hangi tünel diye anlamaya çalışıyoruz. Aynı arkadaşımız, yahu Amasya'da girip Suşehri'nde yakıt almak için çıktık ya tünelden diyor.

Anlıyoruz ki, Tosya'da çiselemeye başlayıp, Amasya'da biten yağmur
da, sileceklerin ön camda bıraktığı yarım dairelik izlerin dışındaki tozlar nedeniyle, arkadaşımız gece boyunca tünelde gidiyoruz sanıyor. Suşehri'nde yakıt alırken aracın camları temizlenince de tünel izi kayboluyor. Bunu anlayınca, hepimiz gülme krizine giriyor ve çorbalarımızı üstümüze dökerek içiyoruz.

Peki, bunları yirmi yıl sonra, niye mi yazıyorum. Son günlerde
yine, sık sık, sırt üstü hareketsiz yatarak, içinde garip gürültüler çıkaran daracık tünellere giriyor ve her defasında, yolculuğumuzdaki bu tünel sohbetimizi ansıyor, o daracık tünelde gülmeden, kımıldamadan durabilmek için kendimi zor tutuyorum da ondan...

Fotoğraf & Öykü : Hüseyin Kekiç / 07.09.2023