Karanlık odamın her yanında onun fotoğrafları vardı. İplere asılı kuruyanlar, duvarlara yapışık duranlar, masanın üzerinde, argandizörün altında, hatta raflarda her ebatta... Bazen içlerinden birini önüme alıp sabaha kadar konuşuyordum onunla.
Umutsuzluğa kapılıyordum. Onu şehirde aramadığım yer kalmamıştı, bulamamıştım. Ne olurdu sanki şu İstanbul'da bir yerlerde tesadüfen de olsa karşıma çıksaydı, diyordum, ama çıkmıyordu. Ne olurdu tesadüf bir kere olsun yolunu şaşırıp benim kapımı çalsaydı, ama çalmıyordu. Ne tesadüf ne de medet umabileceğim herhangi bir başka güç onu hiç beklemediğim bir anda, hiç ummadığım bir sokakta karşıma çıkarmıyordu. Gitmediğim semt, girmediğim sokak kalmıyor, şehrin üzerine geceleri çöken sisi soluyarak bazen bütün gün onu arıyordum. Gece olunca sokak lambalarının üzerine buğulu bir hüzün gibi çöken dumanı, gecenin o isli kokusunu bile çok seviyordum çünkü onu hatırlatıyordu bana. Önümde duran siyahı tam olmamış fotoğraftaki puslu yüzü anımsatıyorlardı aslında. Ama o yoktu...
Beyoğlu'ndaki sinema salonlarında, pastanelerde, Tünel'de bir kitapçı dükkânında ya da Galata Mevlevihanesi'den Karaköy'e inen dik yokuştaki müzik aletleleri satan dükkânlardan birinin vitrinindeki gitarlara bakarken, Şehzadebaşı'nda, sukemerinin hemen altında durmuş, Reşat Nuri Tiyatro'sunda bilet kuyruğunda bekleyenleri seyrederken, Taksim'de AKM'nin önündeki kalabalığın arasında, Aşiyan'da, Emirgan'da serin, yeşil gölgelerde gezenleri, Rumelikavağı'nda, Anadolu Hisarı'nda balık yiyenleri, Eyüp'te teleferiğe binenleri izlerken, Kadıköy'deki barlardan birinin hemen önünde, tam içeri girecekken, Fenerbahçe'de, Moda'da bir çay bahçesinde üzeri dumanlı, bir bardak demli çayı ağzıma götürürken, Mısır Çarşısı'nda baharat kokularının arasında yüzüm bir esansçının küçük cam şişelerle, nargilelerle süslediği vitrininden yansırken. Tahtakale'deki züccaciyecilerden yayılan metal parlaklığıyla başım dönerken, Şişhane'de avizecilerin vitrinlerinin önünden mahşeri ışık cümbüşünde gözlerim kamaşarak geçerken, Yedikule'de bir meyhanede pilakinin yanında bir duble de rakı içerken, saçlarımda kuru bir rüzgarla rıhtımda gezerken aklımda hep o oluyordu. Ama o yoktu.
Bazen onu hiç bulamayacağımı düşünüp endişeleniyordum...
Fotoğraftaki Kadın / Roman / Doğan Kitap / s173 / İlk Baskı : 2008
2009 yılı Yunus Nadi Roman Ödülü alan Fotoğraftaki Kadın, uzak ama tutkulu bir aşkın romanı. Tesadüfen fotoğrafını çektiği kadına âşık olan Suphi'nin şehrin loş sokaklarında sabırla fotoğraftaki sevgilisini arayışının, içinde özenle sakladığı umudun yitip gitmemesi için çabalayışının hikâyesidir.
Yazar : Hakan Yaman : 1963 yılında İstanbul'da doğdu. İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi gördü. Lise yıllarında başlayan edebiyat merakı, üniversite yıllarında artarak sürerken yazının büyüsünü keşfetti. İlk romanı İsrafil'in Kanatları, 2007 yılında yayımlandı. Fotoğraftaki Kadın Hakan Yaman'ın ikinci romanıdır.
Fotoğraflar ve Tasarım : Hüseyin Kekiç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder