VE LEYLA VE KIRMIZI

Çok yorgunum ama, bugün neler olduğunu size anlatıp hemen uyumak istiyorum izninizle. Hayat böyle işte. En can sıkıcı anımda, yalnız ve sensizim diye bir mesaj aldım ve o anda içimi büyük bir heyecan kapladı. Elim ayağım titriyordu evden çıkarken.

Heyecanımı anlamış olacak ki ne aradığınızı söylerseniz ben yardımcı olayım size dedi reyon sorumlusu hanım. Leyla bakıyorum ama göremedim dedim. Leyla Hanım, şu anda depo sayımında birazdan gelir diye yanıtladı beni. 

Tam o anda gördüm Leyla'yı, sıra sıra dizilmiş rengarenk şişelerin arasında. Şişeye uzanıp, ama ben Kırmızı Leyla'yı arıyordum deyince, mahcup gülümseme ve utanma arası bir yüz ifadesiyle gitti reyondan.

O Kırmızı Leyla'ya eşlik edecek peynir ve çerez çeşitleri de geçti bir bir yazar kasadan. Yol boyunca, ofis ortamında onunla baş başa neler yapabileceğimizi düşündüm. 

İkinci kat, yedi numaralı zil demişti, ben arabayı park ederken. Elimde Kırmızı Leyla ile asansörden çıktığımda, heyecanlı bakışlarıyla koridorda bekliyordu beni.

Giriş kapısının tam karşısında, ana caddeye bakan büyük pencerelerden, yalnızca dışarıdaki bulutlu gün ışığını alan ve karşılama bankosundaki büyük monitörün ışığıyla aydınlanan ofis, telefonda söylediği gibi yalnız ve sessizdi.

Neler almışsın böyle deyip elimden aldığı poşeti küçük mutfak tezgahına koydu. Eliyle büyük deri koltuğu işaret ederek, böyle geç istersen dedi heyecandan çatlayan ses tonuyla. Hoş geldim aşkım deyip sarılıp koltukta öpünce onu, sırtındaki titreşimden anladım heyecanını. Bir oturup, bir kalkıyor, arada bir iki adım atıp, gelip tekrar bana sarılıyordu.

Ofisi gezebilir miyim dediğimde, önce dış kapıyı kilitleyip, sırasıyla karşılama bankosu, müdür ve çalışma odaları ile büyük toplantı odasını tanıttı bana.

Onu çok özlemiştim ve şimdi baş başaydık. Gezdiğim her odada, her koltukta onunla öpüşüp, sevişmek geçiyordu içimden. Önce tavan köşelerine bakıp gizli kamera olup olmadığını anlamaya çalıştım, o bana her odada ve her masada kimlerin ne tür işler yaptığını anlatırken.

Son kapıyı açıp, burası da işyeri hekimi odası dedi. Odanın köşesindeki paravana baktığımı görünce, orası da revir bölümü, muayene sedyesi var dedi heyecanlı bakışlarıyla. Paravana doğru yürüdüm ve muayene bölümüne geçtim. O, yoğun iş temposunu anlatırken, sessizce soyunup, yüz üstü sedyeye uzandım. Sözleri bitip de ben paravandan çıkmayınca, yavaş adımlarla yaklaştı paravana. Girip beni sedyede çıplak görecek diye beklerken, paravandan içeri bakmadan geri döndü. Neler varmış, poşetinde, bir bakayım dedi ve gitti. Ben büyük bir heyecanla sedye üzerinde onu bekliyorken uzaktan sesi geliyordu. Aaaa, Leyla almışsın hem de kırmızı. Peynir ve çerezleri anladım da bu bebek yağı da nesi diyerek geldi paravanın arkasına.

Sedyede beni çıplak görünce şaşırıp durakladı önce. Ben gözlerim yumuk sessizce bekliyordum. Aşkım iyi misin diye yaklaştı yanıma. Sağ omzum ve sırtımda bir ağrı var dedim elindeki bebek yağına bakarak. Anladım canım, ben şimdi ovar, yumuşatırım seni dedi şımarık ses tonuyla.

O, narin avuç içleriyle sırtımı ovarken uyumuşum.

Şimdi siz; karşıma oturmuş, telefonuma doktor randevusunu hatırlatan mesajın geldiğini, oranın boş bir ofis değil, kalabalık hastane koridoru olduğunu, paravanın arkasındaki sedyede doktorun beni ilaçla sakinleştirdiğini söylüyor ve beni çok üzüyorsunuz.

Ve Leyla ve kırmızıyı yok sayıyorsunuz...

 

Hüseyin Kekiç – 01.10.2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder