Hep anlatılır ya; yaşamda tercihler vardır, birşeylere karşı başka birşeyleri tercih ederiz ve tercih etmediklerimiz kaybettiklerimiz veya gözden çıkardıklarımızdır. Eh biz de yazı gözden çıkarmışız başka tercihler yaparak ve kıştan hazırlıklar yapıp, dört gözle beklediğimiz, özlediğimiz, düşlediğimiz yaz gidivermiş.
Önce ne yapmalıyız diye düşündüm yazın ardından, kendimizi koyvermeli, pişmanlıklar, keşkeler yaşamalı, öfkelenmeli miydik, yaşayamadık diye? Hayır, yanıt basitti, hayır!! Yaşam ah ahlar, vah vahlar, keşkeler ile harcanacak kadar uzun değildi!! Yeni yaz için umutlanmalı ve gelecek yazın düşlerini kurmalıydık. Iste bu gibi durumlarda, her zaman yaptığımı yaptım ben, kitaplarıma sığındım yine, Bilirsiniz, onlarda yaz da var, kış da, umut, hüzün, neşe de...
Sonra düşündüm, en son hangi kitabı okumuştum acaba? siz anımsıyor musunuz? En son ne zaman okudunuz, ne okudunuz? Iste tam yine o okunacak zamanlar geldi diye düşündüm. Yaz gittiyse, havalar soğuksa, yağışlıysa, evimizi daha çok sever olmaz mıyız? bir an önce işten çıkıp, eve gidip, günün yorgunluğunu, camın önünde bir fincan çay, kahve eşliğinde atmak istemez mi canımız? Ben de öyle yaptım, aldım kitabımı elime ve daldım gittim düşler alemine, çocukluğuma..
Küçüktüm, çocuktum, kitap okudum büyüdüm. 6 yaşımdaydım Nazım Hikmet’in “Sevdalı Bulut”unu okuduğumda, 10 yaşımda Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika”sını, 13 yaşımda Steinbeck’in “Bitmeyen Kavga”sını , 17 yaşımda Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” ını okudum. Rus klasikleri, Nobel serileri ve diğerleri girdi ardından birer birer yaşantıma, her bir kitap ayrı bir dünya, herbiri ayrı bir renk gökkuşağındaki...
Kitap okutmayı da en az okumak kadar seven, Öğretmen bir babanın çocuğuydum. Binlerce öksüz kitap kaldı köyümüzdeki kütüphanemizde ardından. Arada, içlerinden bazılarını okuyup yerine koyduğum, darılmasınlar diye okşadığım öbürlerini, binlerce kitap raflarda... Romanlar, şiir kitapları, tarih kitapları, araştırmalar, ansiklopediler, diziler, seriler, resimliler, resimsizler, sözlükler, altlaslar, ciltliler, ciltsizler, binlerce öksüz kitap...Gittiğinden beri, babalar gününü hiç sevmesem de artık, kitapları hep sevmişimdir ardında bıraktığı. Dost kitaplar, sırdaş kitaplar, acınızı , yalnızlığınızı, terkedilmişliğinizi, düş kırıklıklarınızı paylaşan; anılarınız, umutlarınız hepsi var içlerinde.. sevinçleriniz, aşklarınız, tutkularınız olduğu gibi..
En kötü günümüzde, sığındığımızda onlardan birine, alıp götürmez mi bizi kendi derinliğinde, yepyeni düşlere ve dünyalara.. O zaman yalnız olmadığımızı anlar, bizim yaşadıklarımızı, daha iyilerini, daha kötülerini yaşayan, başka insanlarla tanışırız aynı gezegende soluyan. Sonra, ışık olurlar, umut olurlar, yüreklendirirler bizi.. Yaşamı, yaşamayı sever
oluruz,
aşkı tanırız acının ardından, ufacık bir kırçiçeğini bile görür oluruz
görünmez kurumuş çimler arasında, topraktaki yağmur, havadaki deniz
kokusunu hissetmeye, şiir yazmaya, resim çizmeye... nefes almaya
başlarız kitapları okudukca....
Okudukça, yazı unuttum gitti ve yüzümde mutlu bir gülümsemeyle HOSGELDIN kış diyebiliyorum artık.
Yazmış, kışmış kimin umurunda!
Okudukça, yazı unuttum gitti ve yüzümde mutlu bir gülümsemeyle HOSGELDIN kış diyebiliyorum artık.
Yazmış, kışmış kimin umurunda!
Güneş Yavuz - 01 Kasım 2006
*
Sevgili blogcu dostlarım,
Öncelikle
bu güzel yazıyı okuyunca okuma isteğimin arttığını itiraf etmeliyim.
Son okuduğum kitap, sevgi, ilgi ve takdirle izlediğim Prof. Dr. Üstün
Dökmen'in "Ladesci" adlı romanıydı. Üstün hoca, romanın son sayfasındaki
bir paragrafta "harcadıkça kazandıran" kampanyalar üzerine görüşlerini
açıklıyor. Bu paragraf bana, şu anda kazancım olan her şey için, aslında
ne kadar çok harcadığımı ve harcadıklarımın kazandıklarımdan çok daha
değerli olduğunu düşündürdü. Yaz ya da kış, bütün anları mutlu ve
huzurlu yaşamak dileğiyle, sevgili arkadaşım Güneş Yavuz'un bu güzel yazısını sizlerle
paylaşmak istedim.
Sevgilerimle,
Hüseyin Kekiç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder